Yaşadığı
ilişkiye hiç değinmiyorum bile! Önceleri gıcık olduğum Joshua Jackson`a bile
sempati duymamı sağlayan Diane Kruger için, “Keşke ayrılsa şu mendeburdan”
diyip durdum fakat yıllar geçip de ilişkilerinin ne kadar ciddi olduğunu
görünce “aman da pek şirinler” demeye başladım. E onlar da zaten ödül
törenlerinde, konserlerde hem giyim tarzlarıyla hem de coolluklarıyla herkesi
sollayan bir çift olup çıktılar kısa zamanda! (ha tabii Orlando Bloom-Miranda
Kerr çiftinin de hakkını yemeyelim ;)
Uzun
lafın kısası; bir filmde sevdiğim bir aktör veya aktris oynuyorsa hiç
tartışmasız izlerim o filmi, hele de romantik bir komediyse! Fransız yapımı Un
Plan Parfait yani İngilizce adıyla Fly Me To The Moon oldukça eğlenceli bir
film. Başrollerini Diane Kruger'la Dany Boon paylaşıyor.
Konusuna gelecek olursak; esas
kızımız Isabelle'in ailesindeki bir lanet anlatılarak konuya giriş yapılıyor. Zaten
ilk dakikadan da konu merakınızı arttırmayı başarıyor. Çünkü kızımızın ailesindeki
bütün kadınlar, deli gibi sevseler de sevmeseler de, ilk evlendikleri
eşlerinden kısa bir süre sonra mutlaka ayrılıyorlar ve mutluluğu ancak ikinci
eşlerinde bulabiliyorlar. Tereddütsüz yıllar boyu aynı durumu yaşayan kadınlar,
ailede bir lanet olduğunu farkedip ona göre kızımızı uyarıyorlar.
Uzun
bir süredir ciddi bir birlikteliği olan Isabelle de sırf bu yüzden yakışıklı
sevgilisinin evlenme teklifini yıllar boyunca geçiştirip durur fakat en sonunda
kaçıp durduğu lanetten bir şekilde kurtulmak için planlar yapmaya başlar ve tam
da o sırada esas çocukla tanışır. Amacı; gizli bir evlilik yapıp, ertesi gün
boşanmak ve ardından gerçek sevgilisiyle evlenmek olan Isabelle için işler hiç
de düşündüğü gibi gitmez ve bir sürü macera kendiliğinden ortaya çıkıverir.
Romantik
komedi seviyorsanız bu filmi izleyin derim. Gerçekten hem eğlenceli hem de
fazlasıyla romantik. Benim gibi hayalperestler için de ideal J Her romantik komedinin sonu hemen hemen
aynı olduğu için sonunu burda söylemekte bir sakınca görmüyorum. Filmin sonunda Isabelle yakışıklı, karizmatik, zengin ve anlayışlı sevgilisini terk edip
sıradan, hatta vasat denilebilecek olan esas çocuğa dönüyor (biz ona kısaca
loser diyoruz :). Sanırım romantik komedilerin en güzel yanı da bu; gerçek
hayatta pek nadir rastlanan durumları izleyebiliyoruz ve en azından bir
süreliğine de olsa “mutlu son” denen şeye kendimizi inandırabiliyoruz.
Filmdeki
diyaloglar da hem eğlenceli, hem de düşündürücü. Hele bir bowling sahnesi var
ki esas kızın sevgilisini terkettiği sahne! Yanımdaki arkadaşlarım “Hayıııır
yapma, öyle yakışıklı ve zengin bir adam terkedilir mi?!” diye hayıflanıp,
“Sakın o çirkin herife döneceğini söylemeyin!” diye çığlıklar atarken bir tek
ben, “Eveeeet dönsün, çok tatlılar kiiii J” diyip sevinçten gülücükler saçıyordum.
Burdan da anlaşıldığı üzre içimde uslanmak bilmeyen bir romantik var!
Kıssadan
hisse; canınız sıkıldığında, kafa dağıtmak istediğinizde hiç düşünmeden bu
filmi izleyin derim. Hem dertsiz tasasız, hem de germeyen güzel bir romantik
komedi :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder