3 Mart 2013 Pazar

Fly Me To The Moon :)



İki ay önce arkadaşlarım beni sinemaya davet ettiklerinde, “Hangi filme gidiyoruz?” diye sormadan hevesle tamam demiş, işten yorgun argın dönmüş olmama rağmen “sinema heyecanı” ile kendimi apar topar buluşacağımız AVM`ye atmıştım. Afişte Diane Kruger`ı görünce heyecanım bir anda ikiye katlandı. Truva'lı Helen rolüyle ilgimi fazlasıyla çeken Diane Kruger, daha sonra çok sevdiğim Büyük Hazine ve Wicker Park’ta rol alarak gönlüme taht kurmuştu. O nasıl bir duruluktur, nasıl bir zerafettir? Ayrıca bir insan bu kadar güzel, cool ve aynı zamanda başarılı olabilir mi Allah aşkına?

Yaşadığı ilişkiye hiç değinmiyorum bile! Önceleri gıcık olduğum Joshua Jackson`a bile sempati duymamı sağlayan Diane Kruger için, “Keşke ayrılsa şu mendeburdan” diyip durdum fakat yıllar geçip de ilişkilerinin ne kadar ciddi olduğunu görünce “aman da pek şirinler” demeye başladım. E onlar da zaten ödül törenlerinde, konserlerde hem giyim tarzlarıyla hem de coolluklarıyla herkesi sollayan bir çift olup çıktılar kısa zamanda! (ha tabii Orlando Bloom-Miranda Kerr çiftinin de hakkını yemeyelim ;)

Uzun lafın kısası; bir filmde sevdiğim bir aktör veya aktris oynuyorsa hiç tartışmasız izlerim o filmi, hele de romantik bir komediyse! Fransız yapımı Un Plan Parfait yani İngilizce adıyla Fly Me To The Moon oldukça eğlenceli bir film. Başrollerini Diane Kruger'la Dany Boon paylaşıyor.

Konusuna gelecek olursak; esas kızımız Isabelle'in ailesindeki bir lanet anlatılarak konuya giriş yapılıyor. Zaten ilk dakikadan da konu merakınızı arttırmayı başarıyor. Çünkü kızımızın ailesindeki bütün kadınlar, deli gibi sevseler de sevmeseler de, ilk evlendikleri eşlerinden kısa bir süre sonra mutlaka ayrılıyorlar ve mutluluğu ancak ikinci eşlerinde bulabiliyorlar. Tereddütsüz yıllar boyu aynı durumu yaşayan kadınlar, ailede bir lanet olduğunu farkedip ona göre kızımızı uyarıyorlar.



Uzun bir süredir ciddi bir birlikteliği olan Isabelle de sırf bu yüzden yakışıklı sevgilisinin evlenme teklifini yıllar boyunca geçiştirip durur fakat en sonunda kaçıp durduğu lanetten bir şekilde kurtulmak için planlar yapmaya başlar ve tam da o sırada esas çocukla tanışır. Amacı; gizli bir evlilik yapıp, ertesi gün boşanmak ve ardından gerçek sevgilisiyle evlenmek olan Isabelle için işler hiç de düşündüğü gibi gitmez ve bir sürü macera kendiliğinden ortaya çıkıverir.

Romantik komedi seviyorsanız bu filmi izleyin derim. Gerçekten hem eğlenceli hem de fazlasıyla romantik. Benim gibi hayalperestler için de ideal J Her romantik komedinin sonu hemen hemen aynı olduğu için sonunu burda söylemekte bir sakınca görmüyorum. Filmin sonunda Isabelle yakışıklı, karizmatik, zengin ve anlayışlı sevgilisini terk edip sıradan, hatta vasat denilebilecek olan esas çocuğa dönüyor (biz ona kısaca loser diyoruz :). Sanırım romantik komedilerin en güzel yanı da bu; gerçek hayatta pek nadir rastlanan durumları izleyebiliyoruz ve en azından bir süreliğine de olsa “mutlu son” denen şeye kendimizi inandırabiliyoruz.

Filmdeki diyaloglar da hem eğlenceli, hem de düşündürücü. Hele bir bowling sahnesi var ki esas kızın sevgilisini terkettiği sahne! Yanımdaki arkadaşlarım “Hayıııır yapma, öyle yakışıklı ve zengin bir adam terkedilir mi?!” diye hayıflanıp, “Sakın o çirkin herife döneceğini söylemeyin!” diye çığlıklar atarken bir tek ben, “Eveeeet dönsün, çok tatlılar kiiii J” diyip sevinçten gülücükler saçıyordum. Burdan da anlaşıldığı üzre içimde uslanmak bilmeyen bir romantik var!


Kıssadan hisse; canınız sıkıldığında, kafa dağıtmak istediğinizde hiç düşünmeden bu filmi izleyin derim. Hem dertsiz tasasız, hem de germeyen güzel bir romantik komedi :)