30 Kasım 2013 Cumartesi

Sonbahar Biterken

Sonbahara veda ederken aklımdan milyonlarca düşünce geçiyor. Son 3 ayda yaşadıklarıma şöyle bir dönüp baktım da; güzel şeyler yaşamışım. Acısıyla, tatlısıyla güzel şeyler...

Alınan yeni kararlar, heyecanla beklenen yolculuklar, görülen şehirler, mutluluklar, hüzünler, özlemler, ufak tefek pişmanlıklar, kırgınlıklar ve yanında getirdiği kızgınlıklar. Öğrenilen yeni şeyler; dostluğa, arkadaşlığa, aşka dair, hayata dair. Hepsi de beklenmedikti. Hepsi de çok şey öğretti. Biraz daha büyüttü, biraz daha olgunlaştırdı. Güzel bir mevsim oldu...

Ama ne yaşadıysam, yaşadım ve bitti. Şimdi önümde yepyeni bir mevsim, yepyeni heyecanlar var...

Teşekkür ederim Sonbahar; bu sene tüm yaşattıkların, hafızamda sonsuza kadar yer edecek...

27 Kasım 2013 Çarşamba

Cebimizde Yalnızlık Var...

Eski olmasına rağmen, benim yeni keşfettiğim bu güzel şarkıyı Bülent Ortaçgil konserinde, Ceylan Ertem`in sesinden dinledim ve bayıldım. Orjinali kadar dikkat çeken çok güzel bir çalışma olmuş.

Sıkı bir Ortaçgil fanatiği olmasam da, Ortaçgil`in bazı şarkılarını gerçekten çok seviyorum. Yeni tanıştığım bu şarkı da şimdiden favorilerim arasında yerini aldı.





19 Kasım 2013 Salı

Benim Dünyam

Avrupa ve Ortadoğu’da, dolu dolu geçen bir Ekim ayından sonra, bu ay için kolları sıvadım ve yeni uğraşlar yarattım kendime. Geçen ay, o kadar gezmeyle tozmayla, gördüğüm yerlerin güzellikleriyle büyülenmekle geçti ki Kasım ayı gelip çatınca normal hayata dönmek bir o kadar zor geldi. Konseriydi, operasiydi, sinemasıydı, doğum günleriydi, arkadaş ziyaretleriydi derken Kasım ve Aralık ayını da az çok doldurmayı başardım.

Geçtiğimiz hafta vizyona giren Benim Dünyam filmi ilgimi fazlasıyla çekmişti. Fragmanını izlerken bile etkilenip ağlamaya başlayan biri olarak ilk işim, haftasonu bu filme gitmek oldu.

Son 1 senedir Türkiye’de vizyona giren bütün filmler, Bakü’deki bazı sinemalarda da gösterime girer oldu. Bundan yararlanıp arkadaşımla kendimizi sinemaya attık atmasına da izdihamı ne siz sorun, ne ben söyleyeyim! Son anda geldiğimiz için zar zor bilet bulduk zaten. Filme girmeden, ağlayacağımızı bildiğim için koştur koştur tuvaletten peçete yürüttüm, içeride sefil olmayalım diye J

Öncelikle film hakkında sürekli orada burada duyduğum, hoşnutsuz bir tavırla söylenen “Black filminin araklaması” lafına değinmek istiyorum. E zaten kimse bunu gizlememiş ki! Filmin yönetmeni Uğur Yücel zaten film çekilmeden önce de, sonra da bu film Black filminin Türkçe uyarlamasıdır diye belirtti ki filmin ilk sahnesinde de bu kabak gibi yazıyor. Sanki sadece “filmden esinlenilmiştir” gibi bir ifade kullanıldı ya da hiç açıklama yapılmadı da bu insanlar böyle salak saçma eleştirilerde bulunuyor. Neymiş Black filminin aynısıymış, e aynısı zaten, adamlar da demiş Türk versiyonu diye, farklı bir şey dememişler ki. Kafası çalışmayan insanların, eleştiri hakkı olmamalı bence... (!)

Bu konu çok konuşulduğu için ilk ona değinmek istedim. Filme gelecek olursak; Black filmini daha önce izlememiştim, hatta adını da duymamıştım ne yalan söyleyeyim, o yüzden kıyas yapamayacağım ama her şeyden öte çok güzel bir film olduğunu ve kesinlikle izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yapıcı bir film...


Çoğu zaman düşünmeden geçtiğimiz, önemsemediğimiz bir şeyin, eksikliğinde neler yaşadığını görmek üzücü olduğu kadar öğreticiydi de. Birçok sahnede şükür ettim; gözüm gördüğü, kulağım işittiği, konuşabildiğim için, elim kolum sakat olmadığı için. Gündelik hayatta çokça unuttuğumuz bir şey bu...

Senaryo zaten vurucu olduğu için, etkilenmemek mümkün değildi ama oyuncular da o kadar iyi iş çıkartmışlar ki, hepsini ayrı ayrı tebrik etmek istedim. Beren’e olan hayranlığımı herkes bilir. Onun bir oyuncu olarak çok daha ileriye gideceğini düşünmüşümdür hep. Bu filmdeki performansıyla da bu fikrimi bir kere daha kanıtladı. Elini attığı her işte başarılı olan, sadece güzel olduğu için değil, gerçekten fevkalade oynayabildiği ve oldukça mütevazı olduğu için daha birçok başarı ve ödülü hakediyor. Seviyorum böyle insanları, içten seviyorum.

Beren’den önce etkilendiğim bir diğer isim de Ela’nın (Beren Saat) küçüklüğünü oynayan çocuk oyuncu Melis Mutluç'du. Beren’in, bu zor rolün hakkını vereceğini biliyordum da o küçük kızı izleyince şoka uğradım. Nasıl muazzam oynamış, nasıl rolün içine girmiş. Hiç kolay değildir engelli birini canlandırmak! Herkes beceremez ama o küçücük kız o kadar iyi oynamış ki, hayranlıkla seyrettim. Kendime engel olamadan, arada bir iğretilik, bir rolün dışına kayma aradım ama valla bulamadım. Gerçekten helal olsun, o yaşta büyük yetenek!

Bunun dışında tüm kadro zaten profesyonel ve başarılı oyunculardan oluştuğu için rollerinin hakkından gelmişler. Uğur Yücel de hem yönetmen koltuğunda, hem kamera karşısında her zaman izlemeyi sevdiğim bir sanatçı. Filmin iyi hasılat toplayacağından eminim ki zaten ilk haftasından insanları sinema salonlarına çekmeyi fazlasıyla başarmış. Ne diyim; yolu açık olsun!

Bu arada düşündüğüm gibi her saniyesinde zır zır ağlamadım. Tabii biraz da sinemada olmanın verdiği o çekingenlik hissiyle, ama yanımda oturan kız o kadar kaptırmış, o kadar çok ağlıyordu  ki neredeyse “Film bu, film, üzülme” deyip teselli edesim geldi, kendimi zor tuttum J
Tuvaletten aşırdığım mendiller de işe yaradı ayrıca ;)