27 Ekim 2012 Cumartesi

Kollarımda SONBAHAR Sabahı...



Bakü'de Eylül'ün ilk iki haftası, klasik bir sonbahar mevsimi yaşattı bize. Ancak daha sonrası, özellikle de benim için felaketti! Deli bir sonbahar tutkunu olarak beni, şehrimde yağmurdan sonra gıcık bir sıcağın mesken tutması çileden çıkartmıştı! Sanki yazı yaşıyorduk yeni baştan!!! :S


Son 1 aydır söylenip durduğum için, etrafımdaki herkes, bu hafta yağmurların başlamasıyla birlikte nasıl bayram ettiğimi gördü :) Elimde değil sonbaharı çok seviyorum! Ceket giymeyi, yağmurda dolaşmayı, yere düşen yaprakları incelemeyi ve tek başıma ıssız yerlerde dolaşmayı seviyorum.

Bugün, tam da böyle bir yürüyüşü gerçekleştirirken dinlediğim bir şarkıyı paylaşmak istiyorum sizinle. Büyük bir çoğunluğun, çok iyi bildiği bir şarkı aslında. Ve ben bu güzel şarkıyı, sonbahara çok yakıştırdım...


Zaman...


Söz vermeme rağmen doğru düzgün yazamadığımın farkındayım. Çalışmaya başlayalı tam 1 ay oldu. Bu 1 ay nasıl geldi, nasıl geçti, bir de üstüne Kurban Bayramı gelip çatmış da ben tatil yapıyorum, hiç farkında bile değilim! Eskiden anlamazdım; bizimkiler 11-12 oldu mu yatmaya giderlerdi. Ulan derdim kendi kendime, niye bu kadar erken gidiyorlar yatmaya, ne kadar yorulmuş olabilirler ki? İşte bu sorunun cevabını yaşayarak öğrendim.

Eski alışkanlıklarımın yerinde yeller esiyor şimdi. Sabahın ilk ışıklarına kadar rahat rahat oturan ben, şimdi en geç saat 1-de yatıyorum. O da genellikle Kuzey Güney geceleri oluyor. Saat farkı yüzünden saat 1-e kadar uzuyor tv-de izlediğim tek dizi. Hepsinden önemlisi de; eskiden kafamı yastığa koyunca en az bir yarım saat düşünür dururdum, hemen uyuyamazdım. Şimdi ise yarı kapalı gözlerle yatağın yerini buluyor ve oyuncağıma sarıldığım an derin bir uykuya dalıveriyorum.

Hepsinden öte, çalışırken insan vaktin nasıl geçtiğini anlayamıyor. Ofiste otururken zamanın bir an önce geçmesini ve eve gitmeyi istiyorum ama her akşam aynı şey yaşanıyor, sanki belli bir misyonu tamamlamaya çalışıyor gibi hissediyorum kendimi nedense. Ya daha gerçek anlamda büyüdüğümü ve çalıştığımı idrak edemedim ya da herkeste böyle oluyor, bilemiyorum şimdi :S


Bugün arkadaşımla konuşuyoruz Face`den; zamanın uçup gittiğinden bahsettik biraz, o da benim gibi bu konudan müzdarip. Uzun uzun konuşurken, aklıma iş arkadaşımın bir sözü geldi. Şu saat de geçmek bilmiyor diye söylenip duruyorduk bir defasında, sonra bir anda gerçeği fark edip beni de gördüğüm rüyadan uyandırdı. "Saatler geçip gitsin diye dua ediyoruz ama bu saatlerin ömrümüzden gittiğini fark edemiyoruz." diyiverdi. O cümle aklıma kazındı desem yeridir...

Sadece çalıştığımız değil, çalıştığımız çalışmadığımız her günden zevk almaya çalışmak lazım bu hayatta. İş arkadaşım doğru söylemişti, saatler ömrümüzden gidiyor ve kimin ne kadar zamanının kaldığı da aşikar değil...