27 Ekim 2012 Cumartesi

Zaman...


Söz vermeme rağmen doğru düzgün yazamadığımın farkındayım. Çalışmaya başlayalı tam 1 ay oldu. Bu 1 ay nasıl geldi, nasıl geçti, bir de üstüne Kurban Bayramı gelip çatmış da ben tatil yapıyorum, hiç farkında bile değilim! Eskiden anlamazdım; bizimkiler 11-12 oldu mu yatmaya giderlerdi. Ulan derdim kendi kendime, niye bu kadar erken gidiyorlar yatmaya, ne kadar yorulmuş olabilirler ki? İşte bu sorunun cevabını yaşayarak öğrendim.

Eski alışkanlıklarımın yerinde yeller esiyor şimdi. Sabahın ilk ışıklarına kadar rahat rahat oturan ben, şimdi en geç saat 1-de yatıyorum. O da genellikle Kuzey Güney geceleri oluyor. Saat farkı yüzünden saat 1-e kadar uzuyor tv-de izlediğim tek dizi. Hepsinden önemlisi de; eskiden kafamı yastığa koyunca en az bir yarım saat düşünür dururdum, hemen uyuyamazdım. Şimdi ise yarı kapalı gözlerle yatağın yerini buluyor ve oyuncağıma sarıldığım an derin bir uykuya dalıveriyorum.

Hepsinden öte, çalışırken insan vaktin nasıl geçtiğini anlayamıyor. Ofiste otururken zamanın bir an önce geçmesini ve eve gitmeyi istiyorum ama her akşam aynı şey yaşanıyor, sanki belli bir misyonu tamamlamaya çalışıyor gibi hissediyorum kendimi nedense. Ya daha gerçek anlamda büyüdüğümü ve çalıştığımı idrak edemedim ya da herkeste böyle oluyor, bilemiyorum şimdi :S


Bugün arkadaşımla konuşuyoruz Face`den; zamanın uçup gittiğinden bahsettik biraz, o da benim gibi bu konudan müzdarip. Uzun uzun konuşurken, aklıma iş arkadaşımın bir sözü geldi. Şu saat de geçmek bilmiyor diye söylenip duruyorduk bir defasında, sonra bir anda gerçeği fark edip beni de gördüğüm rüyadan uyandırdı. "Saatler geçip gitsin diye dua ediyoruz ama bu saatlerin ömrümüzden gittiğini fark edemiyoruz." diyiverdi. O cümle aklıma kazındı desem yeridir...

Sadece çalıştığımız değil, çalıştığımız çalışmadığımız her günden zevk almaya çalışmak lazım bu hayatta. İş arkadaşım doğru söylemişti, saatler ömrümüzden gidiyor ve kimin ne kadar zamanının kaldığı da aşikar değil...

4 yorum:

  1. merhabalar,
    yeni keşfettim blogunuzu, yazılarınızı içten buldum, ellerinize sağlık, hele ki ''taş alıtında uyur laf altında kalmaz '' bayıldım :) benim de şu aralar öğrenmeye çalıştığım konulardan biri insanlara güler yüzle lafları yapıştırmak :((( diğeri de hayatın güzel olduğunu ve sanki her günü son günmüş gibi yaşanması gerektiğini

    bu zaman konusunda bende çok dertliyim. Ben cezayirde yaşıyorum burada okadar çok boş vakittim var ama ben değerlendiremiyorum, zaman akıp gidiyor.

    takibinizdeyim:)
    sevgilerle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zaman kocaman bir HOŞGELDİNİZ diyorum :)))
      Ayrıca teşekkür ederim, umarım bu sene bloguma daha çok vakit ayırabilirim ve daha çok iç içe oluruz :)
      Uzakta yaşamanın ne demek olduğunu, sıkıntılarını çok iyi bilirim. Umarım kafanızı dağıtacak güzel bir şeyler bulursunuz en yakın zamanda :)

      Sil